Ramazan geceleri öylesine kazınmış ki beynime; her Ramazan Ayı geldiğinde üşürüm yalnızlığımda. Ne yalan söyleyeyim? Sucuk gibi sırılsıklam ıslanır yanaklarım. Hıçkırıklarım deler geçer odamın her noktasını. Bedenim şu sandalyede otururken; ruhum sizlerin yanına uçar; çocuk ruhum ve bedenimle nefes alırım yanı başınızda.
Önce maniler biter, davulcular diğer kapılara gider. Yavaş yavaş uzaklardan gelen bir davul sesi ve sonrası gelen bir sessizlik doldurur evimizi. Ve o ara sahur sofrası kurulur, yemekler yenir. Sabah ezanını bekleriz tanımsız bir haz ve istekle. Sanki arınmıştır ruhlarımız. Yüzlerimizde içimizden dışa taşan huzur, mutluluk. Neydi o günler? Arabamız, bağımız, bahçemiz yoktu ama; dünyalar kadar dolu dolu yüreklerimiz ve birbirimize sevgimiz, güvenimiz vardı. Yediğimiz lokma içtiğimiz su helâldi.
Ağabeyim neden kızmazdı sana? “Maniler önce Şükran’a” dediğinde, niçin çocuklaşmazdı? Birlik, dirlik vardı yuvamızda değil mi? Buralarda bir başka be babam!.. Zaman değişti. Hani sen, Philips marka radyomuzun önünde oynarken, “Zaman gelecek, bu şarkı, türkü söyleyenlerin yüzünü, kendilerini de canlı canlı göreceğiz.” derdin ya?!. Birlikte gördük olanları, televizyonun önünde de oynadık seninle, ama her şey daha da çok değişti pamuk babam, gadın anam.
İnsanları uyandıran davulculara ihtiyaç yok ki artık! Saati, ya da telefonu ayarlıyorsun, gece yarısı oruç için niyetlenmeye kalkıyorsun sadece. Kuru kuru, kupkuru… İnsanın canı su bile içmek istemiyor yapayalnız olunca. Zar zor bir şeyler atıştırıp, Yaradan’a olan görevini de yaptıktan sonra sessizce giriyorsun yine yatağa.
Ben çoğu kez sabahlıyorum. Bazen de okurken uyuyup kalıyorum… Börek, çörek, mendil, yemeni toplayan ramazan davulcuları yok buralarda. Siz de bilirsiniz, bizim oralarda da değişmeler olmuş. Gece rahatsız oluyormuş kimileri. Sanırım gün boyu çalışanlar onlar. Sabahları kalkmak zor geliyor olmalı. Eh, onlara da hak vermek gerek. Çalışmak ibadettir diyor dinimiz. Kimileri de hiç yaşamamışlar sahur nedir, iftar nedir. Oruç tutmayana huzur veren sahur vakitlerini anlatabilmek mümkün mü canım annem, canım babam?
Ben, hâlâ büyümedim, büyüyemedim. Çocuk yanım hep öksüz kaldı. Sizleri üzmemek için gizli tuttum özlem çeken yanlarımı. Bir bilseniz, sizden sonra bir defacık olsun birlik dirlik yaşamadığımı. Sahur sofralarında yalnız kaldığımı. Bayram sabahları hazırladığım sofralarda çocuklarımla… Neyse. O günleri bile arar oldum şimdilerde. Korona denen illet sardı şimdi de yeryüzünü. İyi ki evlatlarımız var. Onlar da olmasa canlı canlı mezara girmiş gibi hissederdim kendimi diye düşünür oldum. Eh sağlık sorunları olunca oruç da tutamaz oldum uzun zamandır.
Özledim babam tatlı dillerini
Yaradan’a şükreden hallerini
Arar oldum annemim
Ege usulü aşını ekmeğini
Konu komşu desteğini
Oruç tutanlar hep çok
Eskisi gibi davetler yok
Zengine yaradı Korona
Fakirin yine hükmü yok
Yollar aştım, yaş aldım
Yıldırmadı kederim acım
Başım yastığa varanda
Yüreğim dilim duada
Dalarım uykuya
Tam da seher vaktinde;
Gündüzün ışığı vurur yüzüme
Şükranca şükrümü sayarım bolca
Sevinir coşarım çocukça;
İyi ki anam babam olmuşsunuz diye
Güzeller güzeli babam, yumuk elli, yumuşak yürekli gadın anam; oruç ayı geliverince; anlatamadığım duygular yaşarım yine de. Bilirim nice canlar var benim gibi. Hoş kokular sarar her yanımı. Bedenimde bir başka huzur ve yakınlık hissederim Yaradan’ıma. Yediğim, içtiğim, kullandığım, giydiğim her şey, ama her şey bir başka kutsallaşır benliğimde. Şükretmek, şükretmek ama hep şükretmek gelir içimden. Yukarılara değil de aşağılara bakarım. Elimdekilerin farkına varmak öylesine rahatlatır ki beni; sevincimden göz pınarlarım dolup dolup taşar. Yanaklarımdan boynuma akar yürek tanelerim.
Bugüne gelebilmişsem, insan gibi yaşamayı az çok başarabilmişsem: hepsini önce Yaradan’a sonra size borçluyum becerikli annem, çalışkan babam! Ruhuma işlenmiş sizdeki dürüstlük, sevecenlik ve saflık. Hani, köy kızlarının gaz lambalarının altında göz nuru dökerek işledikleri çeyizler kadar güzel sevmiş ve işlemişsiniz zihnimi, benliğimi. Yeriniz nurlu, tininiz mutludur inşallah.