ŞÜKRANCA AŞK NEDİR?

Ara 20, 2019 by

Sevmemek insanın elinde mi?

Yok böyle bir şey. Her can bir şeyleri sever. İnsanın ruhunda sevmek ve sevilmek açlığı doğuştan var. Neleri sevmez ki insan?

Biz burada insanın insana sevgisini anlamaya çalışalım canım. Bırakalım evlat, ana-baba, para, lüks, araba vb. tutkuları. Öylelerini tanıdım, gördüm; atını, arabasını, eşyasını en yakınlarından daha çok sever olmuşlar.

Beni düşündüren, kendimden yola çıkarak sevmek ve sevilmenin ne olduğu? Boş laflara karnım tok. Sevmek karşılıksız olmaz. Onun adı, zorla birine sahip olmak tutkusudur. Onsuz nefes alamayacağını sanan, ama aslında tamamen karşı cinsi ele geçirip, onun hayatını mahvetmekten öteye geçemiyecek bir hastalık…

Gerçekten seven insan, sevilmediğini anladığında uzaklaşır sevdiğinden. Sevdiğini kırmadan, ona zarar vermeden. Çünkü sevildiğini bilen, ama sevmeyen yürek çok acı çeker karşı cins için. Sevmek elinde değil ki! Onun da yüreği bir başkası için atmaktadır belki de. Öyle olmasa bile sevmediğinin onu sevmesi yüreğini daraltır, karşılık veremediği için.

Seven insan, karşılık bekler. Sevgi karşılıksız olmaz. Bunu sadece gençlik yıllarında tecrübesiz canlar söyler. Aslında bilirler, karşılıksız seviyorum derken, sevdiği tarafından sevilmeyi beklediklerini. Saksıdaki çiçeği sulamadığımız an, çiçek solar gider, toprağı bol olsa da. Sevmek de sevilmek ister. İşte bu yüzden AŞK İKİ YÜREKLidir derim hep.

Şükranca demem o ki, benim sevgim de karşılıksız olunca belli bir zaman sonra balon gibi sönüp gidiyor. Bu böyle! Herkeste böyle. Sadece itiraf etmek istemezler. Arkadaşım, şimdi de bana; birisini deli gibi sevsen, ama o insan senin için hiç bir fedakârlık yapmasa, seni yalanlarla sürekli aldatsa, yüreğini acıtsa; ne kadar zaman daha sevebilirsin ki?

Sevmek ile acı çekmeyi karıştırıyoruz sanırım. Seven ne yapmaz ki! Seven kilometreleri aşar sevdiğine ulaşmak için. Dağları delemez belki Ferhat gibi, ama olmazları olur yapar engin gönlünde. Sevdiğinine inanmaya görsün; yerle gök birleşir, dağlar taşlar gözünde küçülür, ne varsa bu alemde her şeyde sevdiğini görür gözleri. Aldığı nefesten öte sevdiği için çarpar yüreği. Gecesi gündüze karışır; düşledikçe sevdiğini. Diler ki, yüce Yaradan’ın tüm nurları sevdiğinin üzerine yağsın.

Ne zamana kadar? Sevilmediğini anladığı ana kadar. İşte o zaman, dünyası yıkılır sevenin. Sönmek bilmeyen bir ateş kavurur zerrelerini. İbrahim Peygamberi’in ateşine benzemez bu ateş. Sevdiği onu öylesine bir ateşin içine fırlatmıştır ki, düştüğü ateş cennet bahçesi değil, cehennemim göbeğidir. Deli eder onu sevilmemek. Bir de aldatıldığını düşünürse o ateşin ortasında; hüçreleri tümden yanar tutuşur.

“Her şeyin ilacı zamanmış.” Öyle derler. Doğrudur da. Zamanla her şey sakinleşir, kendi küllerinde saklanır. Acısı derinlerde kalır çekilenlerin. Biri deşmeye dursun, tetiklenir taaa derinlerde boynu bükük duran yıkılmışlıklar, aldatılmışlılar, yanılmışlıklar. O yüzden kaçar insan diğer insanlardan böyle anlarda. Kaçmalı da. Geçmişi geçmişte bırakmalı, anı yaşamalı.

Bahtı kara kimse yoktur bana göre. Başımıza gelenlerin hepsi kendimizi bir başkasında görmek isteyişimizdendir. Sevdiğimizi kendimiz gibi görmek isteriz. Oysa kimbilir hangi hesaplardadır sevdiğimiz. Bizi seviyor sandığımız. Şükranca demek istediğim şu güzelim; karşılıksız sevgi olmaz. Olsa olsa hastalık derecesinde sahip olma istek ve arzusudur. Sevilmediğini bilen insan, sessizce kabuğuna çekilir. Acılarının dinmesini bekler. Gerçekten seviyorsa tabi.

Sevmek sevilmek ne güzel bir duygudur! Evrenler dar gelir sevene. Sevdiğiyle ruhta buluşur; içtiği su, yediği lokma, bastığı toprak, aldığı havada hep sevdiği vardır. Kimi görse sevdiğini düşler. Kuşların ötüşünde, yağmur dalgalarının cama vuran tap taplarında, sokaktaki kedinin miyavlaması, köpeğin havlamasında, denizdeki dalgaların hışırtılarında, oradan oraya uçuşan martıların sevincinde, sokaktaki kimsesiz tartıcı çocuğun bakışlarında, elini açmış yardım dilenen dilencinin çaresizliğinde, el ele tutuşup yolda yürüyen yaşlı çiftin yılları arkada bırakmış mutlu sonlarında, ne bileyim nefes aldığı her noktada sevdiğiyle yürür sokaklarda.

Evinin her noktasında sevdiğiyle paylaşır sevincini, kederini; yanındaymıcasına sevdiği. Ta ki sevilmediğini anlayana kadar. İşte o an geldiğinde belli bir süre tutuşur düşünceleri, yakar her yerini sevilmemenin ateşi. Sevgi iki yürekli olmayınca, acılar kıvrandırır ruhu ve bedeni.

Şükranca açıkça diyebilirim ki, insan son nefesine kadar sevgiyi, aşkı arayacak, o anda bile umutla bekleyecektir. Son nefesini verirken bile. Yüce Yaradan bizleri böyle yaratmış. Bu alemden gideceğimize sözde inansak bile o son yolculuk anının geleceğini bir türlü idrak edemeyiz ve bu yüzden son nefeste bile aşka susamışlık vardır. Ayrılık acısı vardır. Kavuşma isteği ile kıvranma vardır.

Aşk iki yüreğin buluştuğu yerdedir.

Şükran GÜNAY’dan Şükranca

Related Posts

Tags

Share This

Leave a Reply