ATATÜRK BAKIŞLI KADIN
ATATÜRK BAKIŞLI KADIN
Hem tanışmak hem de geçmiş olsun demek için Avukat Nilgün Öğünçlü’nün rahmetli annesi Emine Ablayı ziyarete gitmiştim. İki binli yılların başındaydı. Karşılıklı dertleştik. Konu Kurtuluş Savaşı anılarına geldi.
Beyaz tenli, ela gözlü, gençliğinde çok güzel olduğu her halinden belli olan bu hanımın duruşuna, tavırlarına hayran kalmıştım. Hâl hatır soruldu. Karşılıklı tanışma sorularının ardından memleket sorunlarına dalıverdik.
Bakışları Atatürk gibiydi. Kesin, sert, kendinden emin, önce denize doğru baktı, derin bir «Ah!» çekti:
«Ateş düştüğü yeri yakar kızım Şükran! O savaşı yaşamayanlar bilmez.»
«Babam, babaannem Yunanlılar tarafından kaçırılmışlar Emine abla, onların anılarını çok dinledim. Hatta kasete çektim seslerini. Sizin yaşadığınız bir anı var mı?»
«Olmaz mı? Bir tanesini hiç unutamam! Ben çocuktum, Yunan gemileri Kuşadası’nı aralıklarla bombalayıp tekrar geri çekiliyorlardı. Bu yüzden derin çukurlar kazılmıştı. Kaleden gemi görünüz görünmez halka haber verilirdi. Kuşadası halkı işini gücünü bırakır o çukurlara saklanırdı. Can korkusuyla sessizce onların gitmesini beklerdik. Bir defasında kardeşim çok susamıştı. Annem ne yapacağını bilemez olmuş, kardeşimi avutmaya çalışıyordu. Ağlamasının duyulmasını istemiyordu. Olacak gibi değil! Susuzluk zor! Susmayacak! Annem baktı olmayacak, ayağındaki lastik ayakkabıyı çıkardı, çişini yaptı. Sonra da onu kardeşime içirdi. Sen gel de şimdi bunları anlatabilirsen anlat. Kim anlar?
Şu an karşımda oturuyor sanki. Bakışları, kendinden emin tavırları ve Mustafa Kemal için dedikleri:
«Atatürk olmasaydı biz kadınların hali yamandı kızım yaman! Kız çocuklarının okuması için kapı kapı dolaşılırdı. Rahmetli eşim, okumaya çok önem verirdi. Çok çalışkandı. Şükürler olsun ki evlatlarımız da akıllı çıktı.»
«Benim çocukluğunda bir cami hocası vardı ablam. İki Oluklu camisinde. Bilir misiniz? Nereliydi bilmiyorum, adamın iki hanımı vardı. Ramazan ayında tüm mahalle ailece teravi namazında buluşurduk. Tepsi tepsi yemek götürürlerdi büyüklerimiz hocanın evine. Aileler bu işi sırayla yaparlardı. Allah katında iyi iş yapmak, sevap işlemek adına çeşit çeşit yemeklerle hocanın kapısı çalınırdı.»
Suskunduk ikimiz de. Gözlerimizle konuşuyor gibiydik. O zamanlar halkın Türkçe Kuran okuyup anlaması ne mümkün? Elimize almaya korkardık. Hoca ne derse ona inanırdık. Meğer din adına bizleri nasıl da aldatmışlar. Canım babam, annem; dişimizden tırnağımızdan artırdığımız paralarla iki hanımlı hocaya Allah için hizmet veriyor diye yemek götürdüler. Hadi bizler çocuktuk. Kuşadası halkı tümden neden susmuş o yıllar? Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ve anlatabilmek kolay değil! Hele de biz kadınlar için… Elimizi, kolumuzu, dilimizi bağlamışlar. Kimler?
Emine Abla’nın sesiyle kendime geldim:
«Abdestim bozulmadan namazımı kılsam, kusura bakmazsın değil mi kızım?
«Aaa! Tabii buyurun, Allah kabul etsin ablam.
Allah rahmetini bol eylesin Emine Abla. Yerin nurlu, tinin mutlu olsun Atatürk bakışlı kadın. İyi ki seni tanımak ve dinlemek bana kısmet oldu.
Hepimize sonsuz aydınlıklar dileğimle.
Şükran GÜNAY’dan
Şükranca